MARINA ABRAMOVIĆ RÖPORTAJI

Dünyaca ünlü performans sanatçısı Marina Abramović’in ve kurucusu olduğu Marina Abramović Enstitüsü’nün (MAI) Türkiye’deki ilk sergisi, 31 Ocak – 26 Nisan tarihleri arasında Sakıp Sabancı Müzesi (SSM) ve Akbank Sanat’ta gerçekleşecek.

MARINA ABRAMOVIĆ: Bunun bir müzik programı olduğu için özellikle çok heyecanlıyım. Biliyor musun, ben küçükken hiç konuşmazdım. Sadece şarkı söylerdim ve şarkıcı olacağımı düşünürdüm. Ama şarkıcı olacak ses yoktu bende. Ananem bana evladım ne istiyorsun dediğinde ben de ona “su isterim” diye şarkı söyleyerek cevap verirdim. Müziğin hayatımdaki rolü büyüktür.

GÜLŞAH GÜRAY: Ben de aslında sana aynı şeyi soracaktım. David Byrne, Anohni ve Bjork’le arkadaşsın ki bu isimler müzik tarihini bir uçurum gibi düşünürsen bence kenarından yürüyen sanatçılar.

ABRAMOVIĆ: Ben bu işlere başlamadan, yani performas sanatına girmeden önce aslında ses enstalasyonları yapıyordum. Mesela bir galeride havaalanı yapmak istedim. Her 3 dakikada “Lütfen 345’inci kapıya gidin” diyen sesimi duyuyordunuz. Bu arada bahsettiğimiz dönemde Belgrad Havaalanı'nda sadece iki kapı vardı. Ben sadece orayı daha büyük göstermek istemiştim. Mesela bu yerleştirmede Honololu – Tokyo ve Hong Kong’a hemen kalkan uçaklar vardı, benim zamanında gitmek istediğim, ama gidemediğim yerlerdi. Nitekim Komünist Yugoslavya döneminden bahsediyoruz, ne paramız ne de buralara gidecek imkanımız vardı. Daha sonra deneysel, ilginç ve özel bir çok insanla tanıştım. Önce Lou Reed ile tanıştım, o beni Anohni ile, Anohni de beni Bjork ile tanıştırdı. Her şey böyle gelişti. Haftaya da bir başka müzisyenle buluşacağım, bu kişi bir flamenco pop starı, Rosalia. Bakalım neler olacak...

GÜLŞAH GÜRAY: Sadece alternatif müzik ve onun öncüleriyle değil, farklı türlerle de bir araya geliyorsun yani. Biraz da sergiden bahsedelim.

ABRAMOVIĆ: Benim için önemli bir sergi çünkü hem Enstitü hem de benim işlerimi görebileceksiniz. Çok ilginç bir sergi olacak. 3 bölümden oluşacak ve Sakıp Sabancı Müzesi’nin 3 katına da yayılacak. İlk bölüm Fransız Küratör Serge Le Borgne ve Brezilyalı Paula Garcia tarafından hazırlandı. Bu bölümü çizimlerimden performansa, fotoğraf ve video enstalasyonları kadar uzanan erken dönem işlerime açılan bir retrospektifi gibi düşünebilirsiniz. İkinci kat ise genç sanatçılara ait. Gelen 300 başvuru arasından 12 kişi seçtik. 4 sanatçı da İspanya, Almanya ve Yunanistan’dan geldi. Serginin son bölümü ise halka adandı. Biz buna Marina Abramović Metodu diyoruz. Müzeye gelen ziyaretçilerden saatlerini, telefonlarını, bilgisayarlarını onlara verilecek olan kilitli dolaplara koymalarını istiyoruz. Sonra onları mental, duygusal ve fiziksel olarak sanata hazırlayacak olan bazı egzersizler yapmalarını istiyoruz. Müzeyi bir laboratuvar, yaşayan bir sanat olarak görmenizi istiyoruz. Oraya gittiğinizde her müzede olan şeyleri, mesela duvara asılı tablolar görmeyeceksiniz, yaşayan bir sanat göreceksiniz.

GENÇ ZİYARETÇİLERİ HEDEFLİYORUZ. AYNI ZAMANDA HER KESİMDEN İNSANIN GELİP BUNU DENEYİMLEMESİNİ DE İSTİYORUZ. DAHA ÖNCE HİÇ DENEYİMLEMEDİĞİNİZ BİR YOLCULUĞA ÇIKMASI İÇİN HERKESİ DAVET EDİYORUM.

GÜLŞAH GÜRAY: 3 ay boyunca devam edecek bir sergiden bahsediyoruz. Haftada 6 gün, günde 8 saat canlı yaşanacak bir sergi. Sanıyorum ki daha önce İstanbul’da hiç tecrübe etmediğimiz bir deneyimden bahsediyoruz.

ABRAMOVIĆ: Bu sergiye katılan genç Türk sanatçılar da böyle bir şeyi daha önce tecrübe etmemişlerdi. 8 saat boyunca müzede olacaklar. İşte bu yüzden çok orijinal işler yarattılar. Buna hazırlanmak için de İstanbul’a bir saat uazaklıktaki dağlık bir alanda bir workshop’a katıldılar. Belli bir süre burada kaldılar. Yemek yok, konuşmak yok. Bu işe hazır olabilmeleri için oldukça zor mental egzersizler yaptilar. 8 saat performans sergilemek hiç de kolay bir şey değil. O yüzden iyi eğitilmelisiniz. Dayanma gücü, azim, kararlılık ve en önemlisi iradenizin kuvvetli olması gerekiyor.



GÜLŞAH GÜRAY: Peki sergiyi ziyaret edeceklere siz ne önerirsiniz?

ABRAMOVIĆ: Gelenler açık fikirli olsunlar. içine kapanmasın kimse. Yeni bir maceraya çıkmak için hevesli olsunlar. Daha önce hiç yapmadığınız bir şeyi deneyimleyeceğinizi bilin, yeniliklere açık olun. Bu deneyimin sizin hayatınıza ne katacağına bakın. Birkaç saat uzak olduğunuz telefonunuzu tekrar elinize aldığınızda hemen açacak mısınız, ona bakın. Yoksa biraz sessiz kalıp kendinizi dinleyecek misiniz? Bu deneyimi hazmetmek için bekleyecek misiniz? Bu arada yanlış anlaşılmasın, teknolojiyle hiç bir problemim yok. Sadece günümüzde teknolojiye yaklaşımımız bence çok yanlış. Bağımlı hale gelmişiz. İşte bu Abramović Metodu'yla sizi kendinize geri getiriyoruz.

GÜLŞAH GÜRAY: Bir yerde kendimizi dinlememizi sağlıyorsunuz yani. Peki bu deneyim için katılımcılara kaç saat ayırmalarını önerirsiniz?

ABRAMOVIĆ: Bu tamamen ucu açık bir seçenek. Kimseye bir şey yapması için zorlamıyoruz. Sadece sunduğumuz egzersizlerde telefon ya da saatiniz olmuyor. Anın içinde kendinizi kaybediyorsunuz. Ayrıca sesi kesmesi için kulaklık da veriyoruz. Mekanda bir grup insanla birliktesiniz, ama aynı zamanda yalnızsınız. Farklı bir deneyim yaşayacaksınız.

GÜLŞAH GÜRAY: Anılarını yazdığın 'Walk Through Walls' kitabını okudum, hatta kitap başucumda duruyor arada rastgele sayfaları açıp okuyorum. Bu kitapta beni en çok etkileyen bölümlerden biri, uyuşturucu satıcısı ile ilgili olan hikâyendi. (Marina Abramović Amsterdam’a taşınmaya karar verir ve burada bir bina beğenir. Ancak bina uyuşturucu müptelalarının kaldığı, terk edilmiş bir yerdir. Bankadan kredi alabilmesi için buranın boşaltılması gerekmektedir. Kitaptaki bu bölümde uyuşturucu satıcısı ile aralarındaki ilişki, adamın bu dünyadan, biraz da Abramović sayesinde, nasıl tamamen koptuğu anlatılmaktadır). Epey kişisel bir soru, ama merak ediyorum. Kitap basıldıktan sonra o adama ne oldu?

ABRAMOVIĆ: Benim evimden ayrıldıktan sonra karısıyla (Kendi çocuğunu görebilmesi için görevlendirilen sosyal hizmetler görevlisiyle evlendi) birlikte Amsterdam kanallarındaki bir teknede yaşadılar. Tamamen hayatı değişti. Gayet mutlu mesut yaşıyorlar. Geçmişi geride bıraktılar.

70’İME BASTIĞIMDA KENDİME ŞUNU SÖYLEDİM… HALA HATIRALARIM BİR İŞE YARIYOR. HAYATIMI YAZMAM LAZIM. FİLM GİBİ HAYATIM VAR. YAŞARKEN BİLE BANA ÇOK TUHAF GELEN ŞEYLER GÖRDÜM. BU KİTABI ARKADAŞLARIM VE DÜŞMANLARIMA ADADIM. ZAMAN İÇİNDE BİRÇOK ARKADAŞIM DÜŞMANIM, BİRÇOK DÜŞMANIM DA ARKADAŞIM OLDU. BU SIRADA EN ÖNEMLİ KATEGORİYİ UNUTTUĞUMU FARK ETTİM. BİR SONRAKİ KİTABIMI DA ONLARA ADAYACAĞIM… YABANCILARA! YABANCILAR ÇOK ÖNEMLİ. YABANCILAR HAYATINIZI DEĞİŞTİREBİLİR. BU DEĞİŞİM BİR ANDA KARŞINIZA ÇIKABİLİR. HAYATINIZ BİR ANDA DEĞİŞEBİLİR.

GÜLŞAH GÜRAY: Sizce şeytan sanatın ayrıntısında mı gizlidir? Ve eğer öyleyse aşk, aşk acısı, aldatılmak şeytanın ta kendisi midir?

ABRAMOVIĆ: Biliyor musun, ben daha küçük çocukken bir partiye gitmiştim. Çocuklar, peri, melek, kovboy kıyafetleriyle gelmişti ama annem bana şeytan kostümü giydirmişti. O zaman kafam çok karışmıştı, ama nedenini anlamamıştım. İlerleyen yıllarda iyiliğe ve pozitif olmaya çok kafa yordum. Hayatım çok zor olsa da, çok zor ilişkilerden geçsem de, kalbim hep kırılmış olsa da altında bir neden aradım. Böyle olması için bir sebep vardı, ben de onu bulmaya çalıştım. Bana bir şey öğretmesi için olaylar böyle gelişti diye düşündüm hep. böylece tüm o sıkıntılardan kurtuldum. Şimdi gerçekten çok aşığım. Çok pozitif, hiç şeytan yok bu ilişkide, sadece güven ve dürüstlük var. Artık oyun oynamak yok ve ben bu noktaya gelebilmek için tüm hayatım boyunca çabaladım.

GÜLŞAH GÜRAY: Peki bu noktaya gelirken yapmak istediğiniz veya söylemek isteyip de söyleyemediğiniz bir şey kaldı mi?

ABRAMOVIĆ: Sanatçılar neden hep yeni şeyler üretir biliyor musun? Çünkü bir öncesinde her şeyi söyleyememişlerdir. Eğer mükemmel bir sanat parçası yaparsanız, eğer söylemek istediğiniz ne varsa o işin içine girebilmişse sanatçı olarak yolunuza artık devam edemezsiniz ki! Ben her zaman şuna inandım; yaptığım her iş bir sonraki işime kapı açtı. Yani hiçbir zaman bitmedi. Çalışırken öleceğimi düşünüyorum. Bu hikayede son diye bir şey olmayacak.

GÜLŞAH GÜRAY: Ölüm dediniz diye aklıma geldi, umarım yakın zamanda böyle bir şey olmaz tabii, cenazemde Anohni şarkı söylesin demiştiniz. Kabul etti mi?

ABRAMOVIĆ: Aslında bu planda bazı değişiklikler oldu. Anohni cenazemde şarkı söylemek istemedi, onun yerine 70. yaş doğum gününde söylemek istiyorum dedi ve öyle yaptı.

GÜLŞAH GÜRAY: Bu arada az önce yeni bir kitap var dediniz değil mi?

ABRAMOVIĆ: Evet '7 Deaths of Maria Callas'. Aşk acısından ölen birinin hikâyesi.

GÜLŞAH GÜRAY: Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki sergi için kaç gün daha kalacaksınız İstanbul’da?

ABRAMOVIĆ: Birkaç gün sonra İstanbul’dan ayrılmak zorundayım. Bu sene benim için çok yoğun geçiyor. Londra’da Royal Academy’de çok büyük bir sergim olacak. Royal Academy'nin 250 yıllık tarihinde ilk kez ana galeride bir kadın sanatçının sergisi olacak, bunu da gururla belirtmek isterim. Çok büyük baskı var üzerimde. Yeni işler yapıyorum. 26 Eylül’de açılacak bu serginin ismi de 'After Life – Yaşamdan Sonra'. Bir de opera var. Onun da 11 Nisan’da, Münih’te prömiyerini yapacağız. Fransa, Yunanistan , Almanya’da da gösterilecek. Eğer davet gelirse İstanbul’a da geliriz mutlaka.

GÜLŞAH GÜRAY: Son bir şey daha belirtelim. Müzeye gelecek olan ziyaretçiler sizi orada göremeyecekler. Ama işlerinizle hissedecekler.

ABRAMOVIĆ: Benim ana konum vücut, sorumlu olduğum da kendi vücudum. Çok farklı formlarda beni müzede görebileceksiniz.

PAYLAŞ :